Komplo teorileri, dünyanın düz olduğuna inananlardan doğal afetlerin insan yapımı olduğunu söyleyenlere kadar çok rağbet görüyor. Bu teorilerin insanları yanılttığı bilim adamları tarafından her zaman kanıtlansa da, inananların inancını kırmak çok zordur. Peki bu adamlar neden bu kadar tutkulu? İşte Pennsylvania Üniversitesi’nde inançlar üzerine çalışan Donovan Schaefer’in komplo teorilerinin insanlarda yarattığı duygularla güçlendiğine dair araştırması! Lütfen okuyun… ?
Kaynak: https://www.psypost.org/2023/02/buyin…
Komplo teorileri yüzyıllardır var olan ve birden fazla efsaneden oluşan söylentilerdir.
Orta Çağ’daki cadı avlarından, günümüzde sıkça gördüğümüz ‘düz dünya’ tezlerine kadar komplo teorilerini duymayan yoktur. Özellikle son yıllarda bu teoriler altın çağını yaşıyor. Ancak düşündüğümüzden çok daha fazla zarar verebilirler. Bu içeriğimizde komplo teorilerinin insanlarda yarattığı heyecanı ve neden tehlikeli olduğunu anlatacağız.
Öncelikle komplo teorilerinin temel argümanlarından biraz bahsedelim. En yaygın olanlardan biri, insanların yanlış bilgilendirilmeleridir.
Ayrıca insanların bazı bahisler hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı veya kasıtlı olarak cahil bırakıldığı da söylenmektedir. Doğal komplo teorisyeni etkilenmez, farkındadır ve bilgi doludur. Dolayısıyla sunduğu alternatif doğrular ve aydınlanmalar insanlarda inanılmaz bir heyecan yaratıyor.
Pensilvanya Üniversitesi’nden Donovan Schaefer son çalışmasında bu teorilere inanan insanların duygularını analiz ediyor.
Schaefer, komplo teorilerine güçlü bir şekilde inanan insanların kendilerine mantıklı gelen bu niyetler hakkında nasıl hissettiklerini araştırıyor. Ona göre insanların bir şeye neden inandıklarını incelerken, bu inancın onlarda yarattığı duyguları anlamak çok değerlidir.
İnsanlar genellikle mantık ve duygular arasında keskin bir ayrım yaparlar, ancak aslında düşünme eylemi ve duygular arasında bir bağlantı vardır!
Amerikalı psikolog William James’e göre ‘düşünceyle gelen duygular’ diye bir şey var. Örneğin en çarpıcı bilimsel gelişmeler özünde keşif yapma heyecanından kaynaklanmaktadır ya da bilim adamları yanılmanın verdiği sıkıntıdan hareket etmektedirler.
Peki komplo teorileri insanlara ne hissettiriyor? Bunlara inanan insanların ilk dikkatlerini çeken şey, kendilerini herkesten akıllı görmeleridir.
Siyaset bilimci Michael Barkun, komplo teorisyenlerinin özellikle küçümsenen ve üstü örtülen şeyleri sevdiğini söylüyor. Bilgi kaynağı belirsizleştikçe insanlar bile ona güvenmeye daha istekli hale geliyor! Komplo teorisyenlerinin dışlanmış ve yalnız ‘bilim adamı’ görünümleri insanları büyülüyor.
Örneğin bilim adamları ‘Bu yüzde 98 doğru’ diyorlar. Eğer öyleyse, komplo teorisyenleri bu yüzde 2’ye odaklanır.
Bu şekilde kendilerini ‘eleştirel düşünürler’ olarak sunarlar. Böylece çoğunluktan ayrı düşünen ve dolayısıyla ‘asi’ görünme çekiciliği kazandıkları söylenebilir. Ancak komplo teorilerinin en heyecan verici yönlerinden biri de her şeyin bir açıklamasının olması!
Yapboz veya sudoku çözmek insana zevk verir. Komplo teorisine inananlarda da bu başarı duygusu vardır.
Bu onların imanını güçlendirir. Komplo teorilerinin yarattığı yanılsama tam da burada yatmaktadır; tüm cevaplar orada ve her şeyin bir açıklaması var. Sıradan, bunu fark etmeyi başarmış bir avuç insandır.
Ayrıca ırkçılık gibi nefret ve ötekileştirme odaklı anlayışlarda komplo teorilerine daha çok rastlanıyor. Bu alanlardaki teorilerin inananlar üzerindeki duygusal etkisinin ne kadar güçlü olduğunu tahmin edebilirsiniz. Örneğin, ‘Dünyayı Yahudiler yönetiyor!’ hakkında…
Ayrıca komplo teorisyenlerinin kendilerini ‘gerçeği gören tek kişi’ olarak görmeleri de aslında bir paradoksa neden oluyor.
Schaefer’e göre bu insanlar zamanla kuruntulu ve hayalperest hale geldikleri için kendilerine gözlerini kapatıyorlar. Böyle olduklarını fark etmek, onları doğru yola götürmenin ilk adımıdır. Bu takipçilere, dünyanın aslında sıkıcı, sıradan olayların bazen rastgele sonuçlara yol açtığı sıradan bir yer olduğunu hatırlatmak gerekir.
Komplo teorilerinin bu kadar çok takipçi kazanmasının bir başka nedeni de gerçeklik kırıntıları içermeleridir.
Örneğin sömürü, eşitsizlik ve suistimal, diğerlerinden daha güçlü ve kanunların üzerinde bir konumda olan seçkin kesimlerin olduğu toplumlarda kol gezmektedir. Ancak sağlam tarihsel ve sosyolojik temeller üzerine inşa edilebilirler. Aslında, dünyanın düz olduğu ve aşıların otizme neden olduğu yönündeki komplo teorileri, saygın bilimsel kaynaklarda kesin bir şekilde çürütülmüştür.
Görüldüğü gibi komplo teorileri insanların duygularını en iyi şekilde kullanan ve manipüle eden fenomenler arasında yer almaktadır. Bu nedenle araştırma ve sorgulamada kolaya kaçmak yerine kaynağa ulaşmaya ve mantıksal bir bağlantı kurmaya çalışmak değerlidir.
Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Haydi yorumlar! ?